25 Haziran 2010 Cuma

...

üç noktalarım vardır benim...
genelde eksik konuşurum çünkü. yüreğimdekileri tam olarak kelimelere dönüştüremem... serttir sözlerim, can yakar. kuşku bırakmayı kalp kırmaya tercih ederim. dilimdeki pürüzleri başkalarının üzerinde temizlemek bana göre değil...

üç noktalarım vardır benim...
yağan yağmura kapattığım şemsiyelerimin sonuna eklerim onları. herşeyi eksik yaşarım ben. hep yapacak başka şeylerim vardır, üç nokta koyarım sonlarına. Tamamlamam hiçbir işimi. gün gelip yeniden başlamak istersem açık kapıdan girerim içeri...

üç noktalarım vardır benim...
içtiğim suda bile bulursunuz onları. bir sonraki yudumda daha çok içebileyim diye, eksik bırakırım ilk yudumlarımı...tıpkı ilk bakışlarımı bıraktığım gibi... yada ilk dokunuşlarımı...

üç noktalarım vardır benim...
hayatım bittiğinde de ardımda duracak olan üç noktalarım...
yanyana, peşi sıra... mezar taşıma yazılabilecek kadar bendir onlar...

üç noktalarım vardır benim...
adımın yanında hep anılan, sözlerimin peşi sıra hep koşan...
üç noktalarım vardır benim...
beni ben yapan...

25 Mayıs 2010 Salı

Size...

Bilemiyorum sizden birşey eksildi mi ama benden çok şey eksildi. Bir insan benden gittimi, bin insan gitmiş gibi olurum ben. Varlığında kıymetini bilip, itilip kakılırsam eğer, yokluğunda acı çekmesemde burkulur yüreğim. Hele ki sevmiş değer vermiş, kendimden bir şeyler katmış yada öyle olduğunu sanmışsam... o zaman çok canım yanar işte... Ama seni yitirdim diye değil, nasıl bu hale geldim diye... Bir insan yitirecek hale gelmek... Bilemiyorum bana acı veriyor. Kazanmanın zor olduğu bu dönemde böyle yitirmek...

En çok beni sıkan şey ise, sessiz sedasız ve kolay terkedişler... Hiç birşey paylaşmamış bile olsan bir kahve içimlik hatrın olmalı...Buda bir merhabayı hakediyor aslında. Gördüğün yerde oyalanıp aynı yere bir adım geç girmeyi değil... yada karşılaşmamak için dua etmeyi, aynı ortamlarda bulunmamaya gayret göstermeyi yada birini bulduğunda diğerini terketmemeyi...

Sevmedin sever gibi yaptın, gülmedin güler gibi yaptın ama gider gibi yaptığında ben gittim...

13 Mayıs 2010 Perşembe

ah bu kim :.:

bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa...
insanlar el ele tutuşsa, birlik olsa, uzansak sonsuza...
mesainin son dakikalarında aklıma gelen şarkı işte bu!
çook yorgunum bob çok... bildiğin yada bilmediğin gibi değil...
öyle bir garip haller içinde halim... beni sevmeye hüküm giydim : )
çok şarkısal konuşuyorum yada yazıyorum bugün.

eve gidip şarabımı açıp, güzel bir müzik dinleyerek kitap okumak istiyorum...

11 Mayıs 2010 Salı

gönlü yalnız...

eski bir defteri karıştırırken, bir kâğıt düştü içinden.
23 martı-24 marta bağlayan gece yazılmış. 2 kere okuduktan sonra anladım. uzun zaman önce sana yazılmış bu not. malum doğum günün... ama defter arasında sıkışıp kalmış. tıpkı albüm sayfalarında sararan  ve bir türlü yenileri eklenmeyen, fotoğraflarımız gibi, terkedilmiş bir not! artık birikmeyen anılarımız... onlardan hiç bahsetmiyorum.
unuttuğun doğum günlerimi önemsemeyeli epey zaman oldu... öylesine sorulmuş bir nasılsına ihtiyaç varken doğum günüde neymiş... artık seni soranlara cevap veremiyorum. ben hep bu yüzden, sevgi yüzünden acı çektim. hep en çok ben sevdim. en çokda ben üzüldüm. ama vazgeçemedim sevmekten. seni sevmekten, onu sevmekten, kedi, köpek, kuş... vazgeçemedim... sadece şunu gördüm, sevgimi sunduğum bir kedi bile senden daha çok haketti bunu. geçenlerde bir kedi aldım eve. yakışıklı bir iran... yanında olup onu sevmezsen yemek bile yemiyor, öyle acıkmış sevgiye. açlıktan ölse bile seni uyandırmıyor biliyor musun? gözünü açınca burnunu, burnuna değdiriyor. onunda sevgisini gösterme şekli böyle. ama en azından sevgisini sunmaktan gocunmuyor. 2 gün beraberdik ama 2 yıl gibi alışmışım. çok zor geldi ondan ayrılmak. gittiği günün akşamı eve gelmek de çok zor geldi. sanırım tahminimden daha yalnızım ben. içim yalnız benim, gönlüm yalnız... çünkü ait olamıyorum hiçbirşeye... bir kediye bile... evet asıl sorun sanırım bu. hem çok sevip hemde ait olamamak... ne bir canlıya nede bir eşyaya... ait değilim ben... olamıyorum...

19 Nisan 2010 Pazartesi

olsun ne yapayım...

içime bir ateş düştü sanki birden...
bazen çok istediğin birşeyin olmaması senin için bir şanstır...
yıllar önce bir yerde okumuştum bu cümleyi. ne zaman sıkışsam tekrarlarım. içimi hafiflettiği zamanlarda olur hafifletmediğide... bugün pek hafifletti diyemem açıkcası... neden benimde diğer hemcinslerim gibi parfüm yada ne bilim çanta merakım yok... neden hep pahalı şeyleri seviyorum. acaba onlara ulaşamamak mı bana haz veriyor. ulaştığımda bu tadı alamaycak mıyım? ne bilim ki :/

aylardır bekliyorum, sabrediyorum... tam oldu derken yine olmadı...
olamadı, olamıyor...
vardır bunda da bir hayır, bir şans...
dimi bob?

16 Nisan 2010 Cuma

abudik gubidik

Birşeyler yapmak daha doğrusu mutlu olmak için hep başka şeylerden fedakârlık mı yapmak gerekir. Neden karşılıksız bir şey olmuyor ki? Çok mu ütopik oldu bu yoksa? Karşılık beklemeden birşeyler verebilmek aslında güzel bir duygudur. Tatmayan bilemez tabi ama aslında tadından yenmez...

Enteresan bir gün aslında...
Ben enteresanım belki de gün değil...
Yaşadığımız günü güzel yada kötü yapan da biz değilmiyiz...
Herşey bizim elimizde aslında...
Herşey...

15 Nisan 2010 Perşembe

armutmuyuz yoksa?

Belkide en çok acı veren şeydir suçluluk duygusu...
Vicdanla aynı hissi mi bilmiyorum açıkcası.
Kendimi ne kadar aklamaya çalışsamda, suçsuzluğuma bir türlü inanmadı iç dünyam... Gittiğim her yere, uyandığım her yeni güne, benimle beraber geldi... benimle beraber uyandı...

Biz hata yaptığımız için insanız. Diğer canlılardan bizi ayıran özelliklerden sadece biri bu! Peki hata yaptık diye hayatımızı zindan mı etmeliyiz? Hatamızdan ders çıkarıp yola devam mı etmeliyiz? Seçim şansı farketmesekte elimizin altında... Sadece yolu görüp o yola sapmak kalıyor geriye... ve bunu yapacak cesareti bulmak yürekte... Hayata küsmemek... Yaşadıklarımızdan feyz alarak yola devam etmek... Bana sorarsanız bunu yaptığınız gün bir yaş daha büyümüşsünüzdür! demeyeceğim... Sadece biraz daha olgunlaşmışsınızdır... Armutmuyuz biz demeyin belki de armutuzdur. Hiç olgunlaşmayan, dalda asılı kalan bir sürü armuttan ibaret olabilir dünyamız...

Her sene arkama dönüp baktığımda şimdiki aklım olsa yapmazdım dediğimiiz şeyler oluyor... Peki bunun sonu ne zaman gelecek. Yada doğru soru - bunun sonu gelecek mi var mı  öyle bir yaş... Sürekli arkaya bakıp bunları söylüyorsak, dalda ki ham armuttan nasıl bir farkımız olabilir ki?...

23 Mart 2010 Salı

tıkılı kaldım...

pencereyi açıp imdaat diye bağırmak istiyorum...
ne zaman kurtulacağım buradan... ama bazen aklımı bir soru çok fena kurcalıyor... ya buradan kurtulduktan sonra burayı ararsam! gidenler pek aramıyor ama benim sağım solum belli olmaz. gereksiz duygusallık söz konusu çünkü bu bünyede...

şu anda hapisteki kuştan farkım yok. bir odaya tıkılı kaldım...
uzun bir masa, boş koltuklar, projeksiyon, klima ve ben... başka bir şey yok... benle alaksı olmayan bir iş için kurban seçildim... zaten ben burada benle alakası olan bir iş yapmadım... yaptım mı yoksa nankörlük etmiyim şimdi :)

bildiğim tek bir şey var...
ömrümün belkide en güzel yıllarını sevmediğim bir işi yaparak geçirdim... kalan zamanım için ise şimdilik bir planım yada fikrim yok... ne güzel dimi :) belki de kendimi en eksik bulduğum taraf bu! 3 gün sonrasına bile plan yapmak beni rahatsız ediyor :)

bob...
bir çözüm yolu olmalı...
görmem için yardım gerek...

18 Mart 2010 Perşembe

minik bir kız...

işte şuanda beni anlatacak yegane foto bu! yalnızca burda olmaktan değil, herşeyden de sıkıldım artık... etrafımda o kadar çok mutsuz insan var ki, ben nasıl sıyrılacağım bilemiyorum. herkes derdiyle geliyor :) zorlanıyorum artık, eskisi gibi değilim... sanırım artık yorgunluklarım sadece fiziksel değil, ruhumda epey yorulmuş... tek istediğim uzun bir tatil... ama dönüşünde iş olmayan... son birkaç gündür çok içten dua ediyorum aslında dua da değil resmen yalvarıyorum Allah'a... buradan kurtulmak için el açıyorum... bu kadar mı bıkar bir insan... bir kedi alıp evde tv izlemek istiyorum... minik bir kız... :)

17 Mart 2010 Çarşamba

7. gün

yarın 17 yıllık arkadaşıma veda edeli 7 gün olacak.
bugün epey zorlandım, bir ara çok özledim...
şirkette burnumda tüttü resmen :))
direndim ama nereye kadar bu direniş devam edecek bilemiyorum.
çünkü istekli değildim bunu yaparken, hastalığım bu ayrılışa zorladı beni.
istesemde bir arada olamıyordum!
şimdide bu kadar zaman geçmiş acep sıksam mı dişimi diyorum içimden...
ama o şeytan yok mu o şeytan yak bir tane diyor :) 17 yıl olmuş dile kolay geliyor tabi... gel birde bana sor. 2 gündür iyiyim ya hemen burnuma kokusu gelmeye başladı... pc başında elim kolum boş habire tıkınıyorum Allah sonumu hayır etsin :)
tek hoşuma giden taraf dün özsütte kapalı bölümde oturmam oldu. zırt pırt dışarı çıkıp üşümedim de :)) aslına bakarsan atın ölümüde arpadan olsun derler ama... dur bakalım... :p

18 Şubat 2010 Perşembe

ya yoksa...

Çok yorgunum...
hafta bitiyor ve benim pilim çoktan bitti...
uyumak artık bedenimi ve ruhumu dinlendirmeye yetmiyor...

Reci'nin de tatili bitti neredeyse.
3 gün kaldı dönüyor evine... Ne çabuk geçti dimi bob...
Hayat da böyle işte.
Bir bakmışız omuzlardayız...
ne zaman ve nerde nokta koyacağımız hiç belli değil...
hani derler ya bugünü hayatınızın son günü gibi yaşayın...
ne kadar doğru dimi?
ya yarınımız yoksa!

17 Şubat 2010 Çarşamba

Yarım hafta...

Haftayı yarıladık bile...
36 günden geriye saydık...
son 8 saati bile saydık...
ve haftayı yarıladık bile...
zaman ne kadar çabuk geçiyor dimi bob?
ama dolu dolu bir 3 gün geçirdik... çok eğlendik, çok yorulduk :)
çokta kültürel bir gezi yaptık. uzun zamandır gitmediğim hatta bazı görmediğim yerleri bile gördüm :)
ama bugün işbaşı yapmam gerekiyordu...
şimdi bensiz geziyorlar :)
neyse hafta sonuna bir şey kalmadı. o zamana kadar akşamları yanlarına gideceğim.
artık olduğu kadar :(

12 Şubat 2010 Cuma

Reci @ İstanbul... :)

Bugün önemli ve özel bir gün.
Nihayet canım arkadaşım Recep geliyor...
Biraz sonra çıkıp onu hava alanında karşılamaya gideceğim.
Çook heyecanlıyım :)
Uzun zamandır görüşüyoruz ama ilk kez karşılaşacağız :)
Garip bir duygu...

...