Aslında aşağı yukarı ne istediğimi biliyordum. Yinede rafları kitap dolu bir dükkana girince kendini kaybediyor insan.. Kitaplar arasında biraz dolaştıktan ve kokularını içime iyice çektikten sonra aradığım kitaplara bakmaya başladım. İlk kitabı buldum ancak ikincisi yoktu. (Sinestezi diye bir rahatsızlığın anlatıldığı bir roman. Bir arkadaşımın elinde gördüm ve o günden beri aklımın bir ucunda duruyor.) Bende başka kitap arayışına girdim ve o esnada gözüme kasada duran adam ilişti...
Orta boylu, göbekli, tepesi açık kendi halinde bir adamdı. İçimden bir ses “ona sor” dedi. Adam sonuçta kitapçı ve mutlaka bana önerebileceği bir kitabı vardır diye düşündüm. Sonra egom “boşver boşver! şu tipe bak hiç kitap okuyacak adam tipi var mı?” dedi.. Malum ben kitap okuyacak adamı tipinden tanırım ya! Oldum ya ben!... Elimde iki kitapla kasaya geldim. Adam bir kitaplara baktı, bir bana… ve “bak abicim” diyerek ve samimi ve babacan bir ses tonu takınarak benimle konuşmaya başladı. Elinde bir kağıt parçası vardı ve onu açmaya başladı, özenle düzeltti ve “bak abicim, bunlar benim son bir yılda okuduğum kitapların listesi” dedi.. Göz ucuyla listeye baktığımda yaklaşık 100 adet kitap adının yazılı olduğunu gördüm. Biraz daha dikkatli baktığımda ise çoğunun klasiklerden ibaret olduğunu… O an adam benimle konuşmaya devam ediyordu ve o listeden bana kitaplar önermeye başlamıştı. Ama ben onu dinliyor gibi gözüksem de zihnimin derinliklerine inmiştim. Fiziken orda ve onu dinliyordum ama ruhen tamamıyla gömülmüştüm. Kendi içimde “yer yarılsa mı acaba ben buraya sığar mıyım” gibi şeyler düşünürken listeyi elimden alarak ilerledi. İstemsiz bir şekilde onu takip ettim. Bembeyaz kitapların yer aldığı rafların önünde durdu. Ve kitaplar arasında gezinmeye başladı. Bir süre onu izledim ve "ne arıyorsunuz?" Diye sordum.. “sana vereceğim kitapları, onlar ne öyle dandik kitaplar almışsın” diyerek kasada bıraktığım kitapları gösterdi. Normal şartlarda işime karışılmasından hele ki bu şekilde konuşulmasından acaip rahatsız olurum. Ancak bu adamın tavrı beni rahatsız etmedi. Sonra elime kitap tutuşturmaya başladı. Verdiği her kitap klasik… ben ki okumaya erinirim onları.. ama adam ard arda klasikleri sıralıyor ve “bu yazarlarla tanışman lazım, bırak onları” diyordu. Tanımadığımı nereden biliyordu ki? Tanışman lazım dediği yazarları ise kendisi bizzat tanıyor ve hepsi hakkında kısa bilgiler veriyordu. Kitaplar arasından bir tanesini seçtim ve yazarı hakkında kendisinden biraz bilgi aldım. Muhtemelen “bu kitabı okurken sıkılacaksın ama asla bırakmamalısın” dedi. Bende bu konuda biraz sıkıntılıyım. Kitap sarmadıysa zorlamam ve sonra okunacaklar arasına girer. Bunu söylediğimde ise “kapağını açtığın kitabı okuyacaksın, sıkılsanda patlasanda bitireceksin.. kitap yarım bırakılmaz. Ayrıca bu kitabı okurken zorlanacaksın ama birkaç sene sonra hala bu kitaptan bazı bölümleri hatırlayacak ve yaşamında karşılaştığın olaylarla benzediğini farkedeceksin” dedi… Etkilendim.. hemde fazlasıyla...
Satıcı ile aramda geçen bu diyalog onun belki de her gün yaşadığı olağan bir durumdu. Ama benim için ön yargılarımın beni nasıl yanlış yöne saptırdığını gösteren kendi adıma ibretlik bir olaydı. Dükkandan çıkarken kendisine her ay uğrayacağımı ve onun önerdiği bir kitabı alacağımı söyledim ve ön yargımı da önüme katarak oradan sessizce uzaklaştım…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder